Aralık ayındayız...
Hem ayrılık hem vuslat ayındayız...
Hazreti Pîr Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin dünya sürgününden ayrılıp vuslata kavuştuğu günün sene-i devriyesindeyiz. Şeb-i Arus... Yani düğün gecesi...
"Dinle neyden hikâye etmede ayrılıklardan şikâyet etmede" Mesnevî -i Şerif'in ilk on sekiz beytini bizzat yazıp sarığının içinde saklıyor Hz. Pîr Efendimiz. Zîrâ ilk on sekiz beyit on sekiz bin âlemi içinde taşıyan insanı anlatıyor... Âşkın yakıcılığını ve ayrılık derdini anlatıyor. Hz. Pîr işte bu acıyı da bu ayrılık hasretini de başına tâc gönlüne ilâc ediyor. Ne mutlu anlayabilene... Ahh keşke kademini sürdüğü toprak gözümüze sürme olsa da modern çağın hakiki aşktan, vuslattan yetim kalmış fukarasına gerçek görüş, hissediş kabiliyetini yeniden bahşetse... Yeniden târumar olmuş gönlümüzü nefesiyle diriltse o inleyen neyin sesi... O kudümün darbıyla yeniden bir milât kazansa iç âlemimiz...
Târumar oldukça gönlümüz, titreyen zemini yeniden imâr eylese...
Her ayrılık can yakar. Elbette her sevgili her yeni gün kavuşma ümidiyle cânına yaşabilme tâkati katar. Zîrâ biz dahi biliriz ki pervânenin kendi cânından geçmek uğruna kanadını âşkın alevinde yakıp fenâ bulmasıdır âşk... O ateşin cezbesiyle varlığından geçmesi gibi... Varlığını yokluğa hediye etmesi gibi... Şimdilerde ise hem varmış hem yokmuş gibi...Hem târumâr eden hem mâ'mur eden o hasret gibi...
Bir gün:
"Âşk nedir?" diye sorarlar Hazreti Pîr'e. Cevap: "Ben ol da bil!"
Âşkın üstâdı Hazreti Pîr kelimelere dökmek yerine ancak hâl edinmiş baştan ayağa "âşk" kesilmişti... Âşkolsun! Ne mutlu anlayabilene... Veyl olsun âşkı anladığını zannedenlere...
Öyle bir zaman geldi ki âşk bedensiz ve cinsiyetsiz Hz. Şems'te tecelli etti...Konya topraklarında... Ve bir gün Şems de ansızın sırra kadem basınca Hazreti Pîr bu kez onun ayrılığıyla cân evine ateş düşürdü yandı... Adı Hâmuş idi artık... Zîrâ Şems onun sohbet şeyhiydi. Mevlânâ'nın yıllarca süren ilim tedrisinden sonra Şems o kitapları âşk deryâsına bir çırpıda fırlatıp atmış artık satırdan değil sâdırdan okutmuştu Hazreti Pîr Mevlânâ'yı... Artık üstâd da talebe de tâlib de âşk idi...
İnsanı okumak kâinatı okumaktır... İnsan gönlünü okuyabilmek insan olabilmektir... Ne mutlu okumayı bilene... Anlayabilene...
O geldi gönül coğrafyamıza otağını kurdu... Bizi âşka bende eyledi. Bütün cânlar huzurunda "bendeniz" diyerek nâm sahibi oldular o gün bugün... Âşkın alevine teslim olan birer pervâne oldular... Sonsuzluğa dek sürecek bir bahtiyarlığa teşne oldular...
Kişi tanımadığının düşmanıdır. Hakikatte tanımak zâhiri bilgiyle olmadığına göre şimdi tanış olma zamanı. Âşkın ateşinin başında toplanıp cân câna ısınmalı, Hazreti Pîr'e selâm ve tâ'zim de bulunmalı...
Âşkolsun! Ve dahi yine yeniden âşkolsun!
Hadi geliniz kırklayalım...
Lâ yezâl olsun...
Âşkımız bâkî olsun efendim...