Aydın'da görev yapan onlarca avukat, 5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla Aydın Adliyesi önünde bir araya geldi. Aydın Baro Başkanı Gökhan Bozkurt'un da katılımıyla gerçekleştirilen programda, Atatürk anıtına çelenk bırakıldı.
Törenin ardından açıklama yapan Başkan Bozkurt, "Getirildiğimiz noktada, şenliklerle kutlayacak hiç bir şey göremesek de, korunacak çok fazla değer, savunulacak çok fazla hak, sahip çıkılacak çok fazla yurttaş ve yapmamız gereken çok daha fazla görev olduğunu bir kez daha bildiğimiz ve haykırdığımız gündür 5 Nisan" dedi ve pandemi sürecinde yaşanan bazı gelişmeleri eleştirdi. Bozkurt açıklamasında şu ifadelere yer verdi;
Öncelikle, dünyayı sarsan kovid 19 pandemisi nedeniyle aramızdan ayrılan tüm yurttaşlarımızı, meslektaşlarımızı, sağlığımız için canlarını feda eden sağlık çalışanlarımızı, hekimlerimizi ve şiddetin kol gezdiği ülkemizde, hedef gösterilen meslek gruplarından birine mensup oldukları için, müvekkillerinin davaları ile özdeşleştirildikleri için, korunmadıkları için, bozulan ekonominin, yok edilen, geciktirilen adaletin asla müsebbibi olmadıkları halde her zaman hedefi oldukları için katledilen tüm meslektaşlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum. Bugün bu töreni kendi bayrağımızın altında yapabilmemizi sağlayan, büyük önder Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, tüm gazilerimizi ve şehitlerimizi bir kez daha saygıyla, minnetle, rahmetle anıyorum.
Anayasanın ayaklar altına alınmaya çalışılmasına karşı çıkan, İstanbul Sözleşmesini gereği gibi uygulayarak kadınları korumak yerine sözleşmenin TBMM iradesini yok sayarak tek bir gece yarısı imzasıyla feshedilmesine karşı duran, bu ülkenin çocuklarının, bu ülkenin kadınlarının, bu ülkenin engelli ya da dezavantajlı yurttaşlarının, bu vatanın toprağının, suyunun, havasının, bu ülkede yaşayan tüm canların, canlıların haklarını savunmak için avukat olduğunu bilen, yeminini namus, cübbesini onur sayan tüm meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Bugün Avukatlar Günü. Bugün yurttaşların hak arama özgürlüğünün en büyük güvencesi olan avukatların günü. Bugün 5 Nisan 2021. 21. Yüzyılın ilk çeyreğini bitirmemize 4, Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamamıza sadece 2 yıl kalan bir gündeyiz. Getirildiğimiz noktada, şenliklerle kutlayacak hiç bir şey göremesek de, korunacak çok fazla değer, savunulacak çok fazla hak, sahip çıkılacak çok fazla yurttaş ve yapmamız gereken çok daha fazla görev olduğunu bir kez daha bildiğimiz ve haykırdığımız gündür 5 Nisan.
Yüz yıla yakın bir tarihe sahip Aydın Barosu olarak bugün yine bir ilki ama asla yaşamayı istemediğimiz bir ilki yaşıyoruz. Her yıl bu meydanda, ulu önder Atatürk’ün heykelinin önüne çelengimizi koyar, onun ve tüm şehitlerimizin, gazilerimizin, kaybettiğimiz meslektaşlarımızın aziz hatıraları önünde saygı duruşunda bulunur, bağımsızlığımızın en anlamlı sembollerinden biri olan İstiklal Marşımızı tek yürek olup okurduk. Genel Kurulumuzun yüksek iradesi ile ve Yasa gereğince belli bir süre için seçilen Baro Başkanımız çelengimizi koyar, baromuzu temsilen konuşmasını yapardı. Oysa bugün, on yıllardır ilk kez,, görev süresi sona erdiği halde barosunun genel kurulunu gerçekleştirmesine engel olunduğu için seçimlerini yapamamış bir baro başkanı olarak bu konuşmayı yapmak zorunda kalıyorum. Lebaleb kongrelerin hıca hınç salonlarda yapıldığı, Cumhurbaşkanının kalabalıkları gururla kutlayıp selamladığı bu ülkede, her türlü tedbiri aldığı halde genel kurulları ve seçimleri engellenen barolar olarak, Avukatlar Gününü kutlamak için meslektaşlarımızla bir araya geliyoruz. Meslektaşlarımın iradesine, seçme ve seçilme haklarına, genel kurulda söz söyleme haklarına kanunsuz, hukuksuz, samimiyetsiz, antidemokratik bir biçimde engel olanları, bunda emeği olan herkesi bu ülkenin demokrasiye yürekten bağlı, hukuk devletinin kurallarına sonuna kadar sadık bir evladı, bir yurttaş, bir avukat, bir baro başkanı olarak esefle kınıyorum.
Bu 5 Nisan’a Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yer alan numaralı bir baronun varlığı ile giriyoruz. Pandemi sürecinde avukatların bin derdi on bin olmuşken, yurttaşlar kan ağlarken, bürosunu kapatmak zorunda kalan, intihar eden, isyan eden genç meslektaşlarımın çığlıklarını sağır sultanın duyduğu ülkemde, bütün bunları görmezden gelenler, alelacele TBMM’yi toplayıp, bütün tepkilerimize rağmen, Anayasa’ya, kanuna, idarenin tekliği ilkesine rağmen biz baro başkanlarını başkent kapısında barikatlar içine hapsederek, yüce Meclisin kapısında etrafını çevirerek, Kuğulu Park’ı açık hava hapishanesine çevirerek, bin bir türlü zulmü uygulamaktan hiç utanmayarak baroları bölecek yasa değişikliğini gerçekleştirdiler. Avukatlığın tarihi yazılırken, 2020 yılı ne yazık ki tarih sayfalarında, o dünyaya rezil olduğumuz fotoğraflarla birlikte bu olaylarla yazılacak. Tarih, mesleği savunma olan avukatların, baro başkanlarının bağımsız bir yargı, adil bir ülke ve hukuk devleti için gerçekleştirdiği kutlu savunmayı ve direnişi, tıpkı duruşları gibi dimdik harflerle yazarken, o sayfaların tam karşısındaki simsiyah sayfalara ise italik, boynu bükük harflerle; onları güneşin bağrında, yağmurun altında barikatlara hapsetmeye kalkanları, gelen çadırlara, tentelere hatta yemeklerine el koyanları, saldıranları, bunları saklamak için basını darp ederek kalkanlarla kameralarının önünü kapatanları, kanunsuz emirleri verenlerle düşünmeden o emirleri uygulayan sözde kanun insanlarını yazacak.
Şimdi yine, önceden söylediğim bir şeyleri söyleyeceğim. Çünkü bir adım ileri gitmek yerine, her yıl olduğu gibi beş adım geriye götürülmeye çalışılan memleketin yargısının savunma makamında kararlı bir şekilde ve dimdik durmaya devam ediyoruz. Avukatlara ve mesleğimize yönelik saldırıların giderek artması asla tesadüf değildir. Özellikle müvekkilleri ile özdeşleştirilerek, avukatların üzerinden avukatlık mesleği ve savunma makamı kolayca ve hukuksuzca yargılanmaya çalışılırken, avukatlara saldıranların ise büyük ve engin bir hoşgörü ile adeta şımartıldığını görüyoruz. Her birini takip ediyor, not alıyor, kaydediyoruz. Cübbelerimizin kumaşı değildir dokunulmaz olan; hak arama özgürlüğünün kutsiyeti ve cübbenin temsil ettiği değerlerdir. Üstün yaratılmış insanlar değiliz biz; insanlığın üstün değerlerinin savunucusuyuz. Bir kez daha yineliyorum. Bin kez daha yinelerim: Cübbelerimize dokunan, meslektaşlarımıza dokunan ellerin sahipleri, kendilerine sahip bulamayacakları, Türk Milleti adına bağımsız bir şekilde karar verecek olan mahkemelerin önünde tir tir titreyerek bu hukuksuz davranışlarının hesabını tek tek verecekleri günü mutlaka yaşayacaklardır. O günü imkansız zannedip, hukuksuz bir şımarıklıkla savunmaya saldıranlar emin olsunlar ki; kendi kendine doğmazsa, o günü de bilgimiz, emeğimiz, mücadelemiz, ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bedellerle biz yaratırız. Tarih boyunca yaptık, bir kez daha hatta bin kez daha yaparız
Bizim varlığımız hukuk güvenliğinin, bizim bağımsızlığımız bağımsız yargının ön değil, öz koşuludur. Biz avukatız. Biz yargının “olsa da olur”u değil, “olmazsa olmazı”yız. Biz avukatız. İnsanlarımızın masumiyet karinesinin, yurttaşlarımızın lekelenmeme hakkının, bütün haklarının savunması bizden sorulur. Tarih boyunca olduğu gibi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile kalitesinin ve güvenilirliğinin, bu konudaki endişelerin altını çizmek, halkın ve hakkın savunucusu olan, hukuk ve insan hakları ihlallerine cesaretle karşı koymakla yükümlü ve görevli olan bizlerin en önemli sorumluluğudur. Susmak, mesleğimizin doğasına aykırı olduğu kadar, hukuksuzluğa ortak olmaktır aynı zamanda. Susamayız biz. Zalimin kolbaşı değil, mazlumun yoldaşıyız çünkü biz. Hukuk yoksa, varlığımızın da hiçbir anlamı yoktur çünkü bizim. Anatole France “Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir." der. İşte, dünyanın her yerinde, hakikatin bulunarak adalete ulaşılabilmesi için, adalete ulaşabilen mutlu bir toplum için varız biz. Hukuk yoksa adalet, hukuk yoksa yargı, hukuk yoksa hayat yalnızca içi boş sözcüklerden ibarettir. Adalet yoktur hukuk yoksa. Biz yoksak adalet yoktur. Hukuksuzluk mutsuzluk, hukuksuzluk umutsuzluk, hukuksuzluk yoksulluktur.
Aydın Barosu olarak hiç bir zaman susmadık, şimdi böyle bir tablo karşısında elbette susmayacağız. Hukukun üstünlüğü, demokrasi ve bağımsız yargı mücadelesini yılmadan sürdüreceğimizi bir kez daha ifade ederken, hukuku yok saymaya kalkanlara, dün bunu yapmaya kalkanların akıbetlerini görmeleri için, bugünkü perişan hallerine bakmalarını tekrar tavsiye ediyor ve herkese sesleniyoruz: Gelin, özellikle Yargının tüm mensupları olarak elele verelim. Yargıya layık olduğu itibarı kazandırana kadar hep birlikte mücadele edelim. Türk Milleti’nin layık olduğu, dünyanın gıpta ettiği yargıyı hep birlikte yaratalım. Düştüğü yerden bir daha düşürmemek üzere ayağa kaldıralım. Bu sadece bizim, sadece baroların değil, Türk Halkına karşı hakimlerimizin, savcılarımızın, siyasetçilerimizin, devlet insanlarımızın, hepimizin boynunun borcudur. Gelin borcumuzu ödeyelim. Mülakata değil liyakata değer verelim. Gelin, şu cennet vatanı adaletin de cenneti yapalım.
Sayısı yüzü geçmiş hukuk fakültelerinin yetersiz çoğunluğunu kapatalım, açık kalanlarda öğrenim kalitesini en üst seviyeye, giriş puanlarını en yükseğe çekelim. Adı bile Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı olan sınavı Avukatlık Sınavı imiş gibi göstermeye çalışmak yerine gerçekten bir Avukatlık Sınavı getirelim. Yargının üç ayağında da sadece liyakate önem vererek, yargı hizmeti kalitemizi zirveye taşıyalım. Defalarca sunduğumuz önerilerimizi hayata geçirerek, avukatlık mesleğinin sorunlarını derhal ve acilen çözelim. Kamu avukatlarının, genç avukatların, stajyer avukatlarımızın dertlerini bu çerçevede hemen ortadan kaldıralım. Fakir vatandaşlarımızın haklarını araması için verdiğimiz adli yardım hizmetinde görev alan meslektaşlarımın neredeyse iki yıl sonra alabildikleri ücretlerini toptan ödeyip, yeni görevlerin ücretlerinin derhal ödeneceği bir sistemi hemen kuralım. CMK ücretlerini artık en azından asgari ücret seviyesine yükseltip, angarya olmaktan çıkaralım. Pırlantadan %1 olarak alınan KDV’yi avukatlık gibi hayati bir hizmette de hiç olmazsa %18’den % 5’e düşürelim. Pırlanta kadar değer verilmediğimizin farkındayız. Ama, pırlanta gibi süs olmadığımızı, halk için ekmek gibi, su gibi ihtiyaç olan adaletin savaşçıları olan meslektaşlarımın pırlantadan değerli olduğunu artık bilin. Gelin, artık Aydın’ımızı şu küçücük Adliye’den kurtaralım, yeni Adliye Sarayımızı yapalım. Gelin, vatandaşlarımızı kendilerini hak kaybına uğratan arzuhalcilerden, haklarını gasp eden hasar şirketi adı altında örgütlenmiş yapının umut taciri simsarlarından kökten kurtaralım. Artık duruşma zaptını hazır bulunan taraf avukatlarına vermemek için kavga çıkaran, saat 9’a duruşma saati verip kendisi 10’da adliyeye giren hakimi, ifade tutanağını şüpheli müdafiinden kaçırma hakkını kendinde bulan savcıyı konuşmak zorunda kalmayalım. Onlar yüzünden, görevini hakkıyla ve büyük fedakarlıklarla yerine getiren değerli hakimlerimizi ve savcılarımızı da bu töhmetten kurtaralım. Hele şu canımızla imtihan edildiğimiz pandemi döneminde, daha da hassas olmamız gereken zamanda bütün bunları gündemimizden beraberce çıkaralım. Sanık müdafii ya da katılan vekili lehine vekalet ücretini kanuna rağmen kararına yazmayan mahkemeleri artık konuşmayalım. Bunları yapmak ne bir bütçe ne fedakarlık ne bir emek ne de bir reform gerektirmiyor. Sadece kanuna uymak, saygı ve hoşgörü gerektiriyor. Gelin artık hiç olmazsa yargının mensupları olarak önümüzdeki 5 Nisan’a kadar bu anlamsız, bu gereksiz işleri birlikte gündemimizden kaldıralım ve örnek olalım.
Bu konuşmayı, hangi koşullarda olursak olalım, nasıl bir dönemden geçersek geçelim duruşundan asla ödün vermeyen ve mücadeleden hiç vazgeçmeyen avukatlar adına, savunma makamı adına yapıyor ve ulu önderin sözlerini bir kez daha hatırlatıyorum: Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet olarak varlığı kabul olunamaz. Gelin, süslü reform paketlerini, birbirinin tekrarı olmaktan ibaret eylem planlarını, kısır tartışmaları, mağdura ve faile göre alınan tavırları bir kenara bırakarak hep birlikte safımızı hukukun yanında tutalım ki, çocuklarımıza daha güzel bir ülke bırakalım.
Hukukun üstün olduğu, tek bir yurttaşın adaletten yana endişesinin olmadığı, Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış tüm temel hak ve özgürlüklere dair hükümlerin, tüm mahkemelerce koşulsuz ve eşit bir şekilde herkese uygulandığı, kanunu çiğneyen, yetimin hakkına el atan herkesin kanun önünde hesap verdiği adil bir ülkeyi yaratana kadar mücadele etme azmimizden hiçbir şey kaybetmeden aydınlık yarınlara doğru, Cumhuriyetimizi namusumuz bilip, emanetine sadık evlatları olarak Atamızın, ulu önder Atatürk’ün izinde yürümeye devam edeceğimizi bir kez daha hatırlatarak; savunma makamında adalet mücadelesi veren, yurttaşların sesi ve nefesi olan tüm meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum."