Çağ, kelimelerin boğulduğu bir deniz şimdi. Aklımızdan kalbimize uğrayacak her kelimenin her harfini kurşuna dizen keskin nişancılarca kuşatıldık. Boğazımızda düğümleniyor çağın kanlı şahitliği. Kim çocuklar için haykıramıyorsa şimdi, sonsuza dek gömülecek karanlığın dipsiz kuyusuna. Haz ve hız çağının başı dönmüş esrik esirleri, nasıl yanaşabilir huzurlu bir uykunun kıyısına?
Kabusların gerçekliğe dönüştüğü yıkım çağında artık psikolojik iyi oluştan, psikolojik sağaltım yöntemlerinden, yüzlerce yıllık psikoloji biliminin teorilerinden bahsedebilmek çok zor; insanın topyekün ilerleyişinden, medeniyetin unsurlarının ruhsal tekamüle katkısından, uluslararası hukuktan ve demokratik gelişimden bahsedebilmek de öyle.
Öyleyse insanlık olarak şu an neredeyiz? Şüphesiz artık pek çok terimi yeniden tanımlamanın zorunluluk haline geldiği, dünyanın sosyopolitik açıdan da yeniden şekillenmek üzere olduğu bir dönüşüm ve değişimin hemen önceki evresindeyiz. Sancılı, kaotik ve travmatik zamanların ortasında insan, bireysel ve toplumsal olarak kendini, varoluşu, halk oluşunu, sistemleri ve tüm öğretileri yeniden sorgulamak durumunda.
Belki de tarihin hiçbir döneminde insanlar, ağır travmatik yaşantılara böylesine üstüste, gittikçe ağırlaşan ölçüde ve toplu biçimde maruz kalmadılar, şahit olmadılar. Bu zorlu şahitlik, dünyanın hemen her ülkesinde meydanlarda halk hareketlerine, direnişlere sebep olmakta; insanlar, kendilerine hakim medya kanalları vasıtasıyla dayatılan gerçekliği reddediyor ve hakikati haykırıyor; “zulüm kimden gelirse gelsin zulmün karşısında yerimi konumlandırmazsam zulmeden kadar suçlu olacağım” bilinci dalga dalga dünyayı kaplıyor. Dünyanın zihinleri kalıp yargılarca işgal edilmemiş özgür insanları, ırkı ve dini ne olursa olsun zulmün karşısında duruyor; bebeklerin, çocukların, masum insanların katline “hayır” diyor. Öyleyse insan kalabilmenin ön koşulu da yeniden belirleniyor, “düşünüyorum öyleyse varım”dan insan, “direniyorum öyleyse varım”a evriliyor.
Akıldan kalbe kadar özgür birey, kelimelerden eylemlere kadar özgür insanlık, nehirden denize kadar özgür Filistin için bilinçsizce, çılgınca tüketmenin sarhoşluğunu delmek zorundayız; aydınlığın karanlığın karşısında güçlenmesi için tüm insanlık el ele vermek zorundayız; hiç şüphesiz barışı, sevgiyi, merhameti, diğerkamlığı insan oluşun gerekleri olarak yeniden tarihin sayfalarına yazabilecek dirence, ahlaki derinliğe her birimiz sahibiz; ayna olup yansıtmalıyız ışığı her birimiz, buna aynalarımızı çağın kirlerinden arındırarak başlayabiliriz. Durmalı, düşünmeli, çağın sancısını hissetmek için kendimize izin vermeliyiz; çocuklarının parçalanmış bedenlerini poşetlere doldurmak zorunda kalan anne babaların, annelerinin ölüm soğukluğundaki ellerini bırakmayı reddeden gözyaşı kana bulanmış çocukların çığlıklarını duymaktan korkmamalıyız.
Merhamet diyorum, merhametle yeniden buluşmalıyız.