Önce yoldaş, sonra yol…
Günümüzde pek çok kavram, anlamını yitirerek içinin boşaltıldığı ve oluşan bu boşluğu, kişisel çıkar ve menfaatlerin doldurduğu, insanların her geçen gün biraz daha yalnızlaştığı bu çağda;
Neydi yol? Kime denirdi yoldaş? Biraz muhakeme edelim.
Öncelikle yolumuzu tanımlayalım. Bu konu hakkında birçoğunuz farklı tanımlamalar ve değerlendirmelerde bulunabilir. Benim baktığım pencereden yol;
Beşik ile tabut arasındaki geçen zaman diliminde ne tür zorluklarla karışırsak karşılaşalım, insan ile kâinat arasındaki bağın bilincinde olarak;
Yaratılış gayelerimizden biri olan iyiliği emredip, kötülükten men etmek.
Adil olup Hakkın ve haklının yanında durabilmek.
Başımıza gelebilecek musibetlere isyan yolunu seçmeden sabır ve metanet ile karşılayıp, öfkemize gem vurarak musibeti merhamet ile göğüsleyebilmektir.
Kısacası, manen ve madden kaliteli bir hayat sürüp örnek ve önder bir kişilik sahibi olarak istikamet üzere yürüyebilmektir.
Sahi kime denirdi refik?
Kimdi yoldaş?
Dünya menfaatleri uğruna beşeri münasebetlerini çıkar üzere kurup menfi davrananlar mı?
Yoksa hicret gecesi Efendimiz (s.a.v)’e yapılacak suikastı bildiği halde canı pahasına O’nun (s.a.v) yatağında uyuyan Hz. Ali (r.a), Sevr mağarasında tüm delikleri elbiselerinden parçalarla tıkayıp son deliği tıkayacak bir şey bulamayınca ayak topuğuyla kapayan Hz. Ebubekir (r.a) mi?
Evet bütün dünya güzelliklerine yüz çevirerek canı pahasına dostunu sırtlayabilen Ebubekirlere, Ömerlere, Osmanlara, Alilere denir yoldaş
İstikamet üzere olduğunuz yolda Ebubekirlere, Ömerlere, Osmanlara, Alilere
Rast gelmeniz duasıyla…
Selametle kalın…