Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Ceddimiz Selçuklu ve Osmanlı bizlere bu güzel vatanı emanet ettiler. 1453’te İstanbul’u Fethedip Ayasofya’yı Cami olarak bize miras bıraktılar. Nice zaferlerle tarihimize şan kattılar. Fatihler, Yavuzlar, Kanuniler büyük bir medeniyet kurdular. Ancak zamanla gaflete düştük ve zayıfladık. Osmanlıların son döneminde 34. Padişah olarak tahta geçen II. Abdülhamid Han, Devleti 33 yıl ayakta tutarak yönetmiş ve Osmanlının dağılışını ve yıkılışını geciktirmiştir. Oldukça dindar, olgun, disiplinli, vatanperver kişiliğiyle Devlete ve millete çok büyük hizmetler etmiştir. 93 harbi denilen Rusya ile yapılan savaşlar ve Balkanlardaki karışıklara rast gelen döneminde elinden geldiğince toprak kaybına engel olmuş siyasi zekâsıyla devletler arasında denge politikası oluşturmuş ve bilhassa Yunanlılara karşı galip gelerek Devletin erken yıkılmasını önlemiştir. Açtığı okullar, üniversiteler, hastaneler, camiler, demir yolları ve daha pek çok hizmeti bugün dahi kullanılmakta ve yaşamaktadır.
Osmanlı halkı yediden yetmişe bu büyük Hakanı çok sevmiş, ülkenin hiçbir yerinde Padişahtan kaynaklanan bir sorun veya isyan yaşanmamıştır. Kurduğu istihbarat teşkilatı ile en ücra yerlerde olan veya olabilecek hadiselere hızlı şekilde müdahale edebilmiştir. Filistin Kudüs davasının en büyük savunucusu olarak Siyonistlere tüm ısrarlı ve cazip tekliflerine rağmen, Ulu Hakan tek karış toprak vermemiştir. Ecdadımız ne ulu bir ecdattır. Allah onlara layık bir nesil olmayı nasip eylesin.
Emperyalist güçlerin İslam toprakları üzerinde oynadığı oyunlar, Müslümanı Müslümana kırdırma, parçalatma ve yok etme çalışmaları haçlı seferlerinden beri aynı hızla devam etmekteydi. Dışarıdan Devleti yıkamayacağını anlayan devrin karanlık güçleri kendilerine içeriden hainler bulma yoluna gittiler. Avrupa’ya bilimsel gelişmeleri takip ve öğrenme için gönderilen genç öğrencileri kullandılar. Kendilerine Jön Türkler adını veren bu kişiler memlekete bilimsel ve teknolojik gelişmeleri değil zararlı ve yıkıcı fikirlerini getirdiler. Dergiler ve kitaplar basarak insanların zihinlerini zehirlediler. Padişahı ve Osmanlıyı karaladılar. İttihat ve Terakki Cemiyetini kurdular. Güçleri arttıkça daha da sertleşen İttihatçılar önce Abdülaziz Hanı tahttan indirdiler ve öldürdüler. V. Murad’ı tahta çıkardılar. Böylece darbeler tarihini başlatmış oldular. Kısa süre sonra ise delirdiği iddiasıyla Murad Han’ı da hal ettikten sonra, II. Abdülhamid Han tahta geçmiş oldu. 27 Nisan 1909 da Selanik’ten gelen Hareket Ordusu İstanbul da bir darbe daha yaparak Sultanı tahttan indirdi ve Selanik’e sürgün edildi. İttihatçıların elinde Devlet felaketten felakete sürüklendi.
Tarihimizde yaşanan bu menfi durumlar bizleri yıldırmamalıdır. Bugün İslam alemi Türk milletinin Osmanlılar gibi yeniden tarih sahnesine çıkmasını ve mazlum Türk İslam coğrafyasını yeniden ihya etmesini beklemektedir. Dünyanın gözü üzerimizdedir. Sürekli büyüyen ülkemiz, karanlık güçlerin hayallerini yıkmakta uykularını kaçırmaktadır. Halkımız küllerinden yeniden doğmakta ve devletimiz güçlenmeye devam etmektedir.
İslam medeniyetimizi yıkmaya çalışanlara karşı hakiki İslam anlayışını ve tevhid akidesini savunmalıyız. Kuran-ı Kerimin bizlere vermek istediği mesajları yüzünden okumakla yetinmeyip anlamaya idrak etmeye tefekkür etmeye çalışmalıyız. Kuran ve sünneti hayatımızda daha çok tatbik etmeliyiz. Peygamberimizi sahabeyi alimlerimizi ve manevi önderlerimizi kendimize rehber edinmeli hayatlarını ve ahlaklarını kendimize örnek almalıyız.
Bugün müminler topluluğu olarak ümmet bilincini yeniden inşa etmeye ihtiyacımız var. Bugün İslam coğrafyasında barış ve esenliği, şefkat ve merhameti, hak ve hakikati yeniden egemen kılmaya ihtiyacımız var. Unutmayalım ki, örnek ümmet olabilmenin yolu gönülleri bir, gayeleri bir, samimiyet ve sadakatle bezenmiş kardeşler olmaktan geçer. Allah’ım! Bozgunculuktan, düşmanlıktan, münafıklıktan, ihanetten ve kötü ahlaktan sana sığınırız Ümmeti Muhammed’i yeniden ve ebediyen aziz bir ümmet eyle. Amin.