Bir şeyler yaz dediler. Neden yazmıyorsun? On beş gündür kalemin bile takat getiremediği kelimeler, cümleler vardı oysa…sükut ile içimizi oyan bir yas ile donup kaldık olanlar karşısında. Neler duyduk neler gördük…kelimeler ve cümlelerin tarifinden aciz kaldığı acılar…sadece bir kabus olsun da sabah kan ter içinde uyandığımız bir kabustan ibaret olsun her şey diye yalvardık…fakat ne yazık ki hepsi ve daha fazlası gerçekti. Bütün gerçek algımızı, mümkün algımızı yerle bir eden bir gerçek…artık yer aynı yer, yurt aynı yurt değil. Hiçbirimiz için başımızı sokacak bir yuva bir çatı yok sanki koca yerkürenin tamamında. Şaşkınız ve bir o kadar hayretler içindeyiz.
Bu kurşuni gök kubbenin altında sadece başımızı dayayıp ağlayacak bir omuz arıyoruz. Hıçkıra hıçkıra ağlamak ve öylece donup kalmak. Geçecek her şey ve hepsi geçecek. Fakat hüzün ve yas kalbimizin yeni sakinleri artık. Bir el arıyor insanlar, insanlık namına sıcak bir el. Bir çift yaşlı göz, teselli bulacak bir bakış arıyor. Karanlığın içinden ümide kavuşturacak bir ışık arıyor. İnsan insanda, insanlığın kalbinde yeniden inşa olmak istiyor. Yeniden ve yine sabah oluyor… güneş gidenlerin arkasından yasta, artık eskisi gibi ısıtmıyor. Binlerce yarım kalan hikayenin ardından kelâm da kalem de edeple susuyor sadece…ve zihnimizi sarsan asıl depremi ruhumuzda koparan deli sorular hücum ediyor “Böyle mi olacaktı?” Dışarıda susuyor her şey: eşya, varlık ve yokluk.
Fakat içimizde bir iç ses hep aynı ağıtı yakıyor durmadan. Susmuyor o iç ses susamıyor… Kader denilen şey yazgımız bile susuyor…dualar avuçlarımızdan dökülüyor bir mucize yaşanması için. “Hani olmaz ya!” denilen şeylerin hani güzel şeylerin olabilmesi için edilen dualar dökülüyor fısıltılarımızdan. “Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” diyor ya şair. Göklere açılan ellerimizde artık keder koğuşundan tahliyemizi talep ediyoruz. Sessiz ve sedasız…
Şimdi “derdin derdimdir” deme zamanı. Şimdi o derdin acısını derinden ve vakarla hissetme zamanı. Bir uyanışın bir miladın geldiğinin müjdecisi olsun gelecek yeni günler. Zamanın ruhumuzu, hafızamızı ve yaralarımızı sarıp sarmalayan şifası yetişsin artık.
Yorgun ve kırgın umutlarımız yeniden aşılansın hayat ağacının dallarına. Yeniden imar olalım, yıkık viraneler öyle boynu bükük kalmasın ve yeniden mamur olalım bütün bilincimizle. Zamanda ve mekanda yeniden inşa olalım. Bir daha çökmeyen, yerle bir olmayan umutlarla inşa olalım. Uzat elini, uzat sıcak ellerini ve tut kaldır yerinden tökezleyip düşen kardeşini. Söylenmeyi bırak da söze tesir eden samimiyet ol! Diğerkam ol, yoldaş, sırdaş ol ve haline şükreden bir niyazla hemhâl ol! Bu çetin yol yoldaş olmadan yürünmez gel yaralı ayaklara batmış dikenleri ayıkla da bir yaralıya sen de yoldaş ol…yurt da sensin ev bark da sensin…unutma: “İnsan insanın yurdudur.” Gel sinende dikenler arasında açan o gülün kokusu ol. Hayır ol, hayırlara vesile ol, hayırla ve iyilerle yoldaş ol. “İyiler yalnız değildir” öyleyse gel beraber iyi/leşelim…
Unutma hayat imkanlar alanıdır ve eğer sen gönülden istersen, Hakk verecek mümkünün anahtarını…