Çin’in Doğu Türkistan'da uzun yıllardır yürüttüğü asimilasyon ve yıldırma politikaları, Müslüman Uygurlara karşı işlediği insan hakkı ihlalleri Türkiye genelinde birçok şehirde 'Sessiz Çığlık' adıyla düzenlenen ve on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen eylemlerle protesto edildi. İHH İnsani Yardım Vakfı, birçok STK’nın desteğiyle başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin farklı şehirlerinde sessiz bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi.
Çin’de yaşanan bu zulüm ile ilgili olarak Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Kumi Naidoo, geçen şubat ayında yaptığı bir açıklamasında çarpıcı ifadeler kullanmış ve "Doğu Türkistan bir açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda. Yüksek teknolojik gözetim, siyasi tehdit, beyin yıkama, zorunlu kültürel asimilasyon, keyfi tutuklamalar ve ortadan kaybolmalar, etnik azınlıkları kendi topraklarında yabancıya, paryaya dönüştürdü." demişti. Peki son yıllara kadar çok da fark edememiş ya da önemsememiş olduğumuz bu insanlık dramının başlangıcı, kapsamı ve ulaştığı akıl almaz boyutları hakkında bilgimiz var mı? Bilgisi olanlar için tekrar, olmayanlar için en azından fikir sahibi olunması açısından tarihsel gelişimi ile Doğu Türkistan meselesini kısaca baştan anlatmakta fayda var.
Doğu Türkistan olarak adlandırılan Sincan Özerk Bölgesi, Orta Asya'da bulunan yaklaşık 1,6 milyon kilometrekarelik geniş bir alandan oluşmaktadır. Bölge kuzeyde Rusya, batıda Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatıda Afganistan, güneyde Pakistan, Hindistan ve Tibet, doğuda Çin, kuzey doğudaysa Moğolistan ile komşudur. Nüfusu yaklaşık 35 milyon olup Uygurların toplam nüfus içindeki oranı yüzde 45'tir. Nüfusun geri kalanını Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Tacikler ve Çinliler oluşturmaktadır. Türk tarihinin en eski devleti olarak kabul edilen Hun İmparatorluğu’nun kurulduğu bölge olan Doğu Türkistan tarih boyu işgal ve istilalara uğramıştır. Uzak Doğu ile Avrupa ve Asya’yı, Sibirya ile Güney Asya’yı bağlayan yolların kavşağındaki Doğu Türkistan, jeopolitik yeri ve sahip olduğu zengin petrol, doğalgaz, kömür ve uranyum rezervleri gibi yeraltı kaynakları ile sadece bölgesel değil uluslararası güçlerin de dikkatini üzerine çekmiştir. Günümüzde ise Doğu-Batı enerji ulaşımı açısından stratejik bir öneme sahip olan Uygur Bölgesi, Çin’in Kuşak-Yol Projesi'ni hayata geçirebilmesi için bağlantı noktası konumdadır. Tarihte çok defa el değiştiren bölgede yakın siyasi tarihte sırasıyla, 1933 ve 1944 yıllarında Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve Doğu Türkistan Cumhuriyeti devletleri kurulmuştur. Kısa ömürlü olan bu devletler Çin tarafından yıkılmış ve nihayetinde 1949′da Mao'cu Çin Halk Kurtuluş ordusu bölgeyi istila etmiş böylelikle Doğu Türkistan Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır. 1949’dan 1972’ye kadar Çin 30 milyondan fazla Müslüman Doğu Türkistanlıyı katletmiştir.
Görüldüğü gibi 70 yılı aşkın süredir asimilasyon ve katliam yaşanan Çin’de günümüzde sakal bırakmak (Çin hükumetinin normal saymadığı biçimde), peçe veya başörtüsü takmak, namaz kılmak, oruç tutmak, alkol almamak ya da İslam veya Uygur kültürüyle ilgili kitaplar bulundurmak, dini veya kültürel aidiyetin sergilenmesi gibi eylemler aşırılık olarak değerlendiriliyor. Çalışmak yahut eğitim almak amacıyla özellikle Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelere gitmek ya da Çin dışında yaşayan insanlarla iletişim kurmak dahi insanları şüpheli konumuna düşürebiliyor. Bahsi geçen aşırılıklara karşı konulan yasaklara uymayanlar ise Çin’in eğitim yoluyla dönüştürme merkezleri olarak adlandırdığı toplama kamplarına gönderiliyor. Bu toplama kamplarına gönderilen kişiler yargılanmıyor ve avukat tutamıyorlar ayrıca haklarında verilen karara karşı itiraz hakları da bulunmuyor. İnsanlar aylar boyunca gözaltında tutulabiliyor çünkü bir kişinin ne zaman dönüştüğüne (öz kimliğini kaybettiğine) yalnızca yetkililer karar veriyor. Hatta bu kamplara gönderilenlerin akıbetlerinin araştırılmasını yasaklayan Çin, buna kalkışanları terörist ve ayrılıkçı olarak niteleyip tutuklayabiliyor. ABD Dışişleri Bakanlığının verilerine göre 3 milyon üzerinde Doğu Türkistanlı bugün sayısı 300 civarında olduğu düşünülen buasimilasyon amaçlı işkence kamplarında tutuluyor. Kamplardan bir şekilde kurtulmayı başaran Doğu Türkistanlıların anlattıkları ise insanın kanını donduruyor. Hamile olan kadınların kürtaja zorlanması, taş veya maden ocaklarında ağır işlerde çalıştırılma, genç kızların zorunlu işçi olarak çalıştırılması, kadınların fuhşa zorlanması, tutsakların öz eleştiri adı altında kendilerini aşağılamalarının istenmesi bu insanlık dışı uygulamalardan sadece birkaçı...
Sözün özü Çin bugün tüm dünyanın gözleri önünde bir kıyım ve zulüm politikası uygulamaktadır. Ekonomik gücü sayesinde ciddi yaptırım görmeyen Çin sadece söylemden ibaret tepkileri de dikkate almıyor. Kınama gibi etkisiz tepkilerin yeterli olmadığı görüldüğünden hiç vakit kaybedilmeden en kısa zamanda işkence kamplarının kapatılması ve asimilasyon politikalarının son bulması için en ön safta Türkiye olmak üzere tüm Türk ve İslam dünyası ile başta BM olmak üzere tüm uluslararası örgütler Çin’e ciddi anlamda baskı uygulamalıdır. Ve tabi her birimiz bu drama karşı sessiz kalmamalı daha gür bir sesle bu zulme karşı durmalıyız;
“Bir zulme engel olamıyorsanız onu herkese duyurun” Hz. Ali (R.A.)