Osmanlı Devletinin çöküp dağılmasından sonra bakiyesinden çıkan birçok devlet oluştu. Dünyanın en zengin ve bir o kadar sancılı coğrafyası olan bu yerler, o günden beri hiç huzura kavuşmadı, sürekli kargaşa, kan, gözyaşı ve ölümler coğrafyası olmaya devam etti. Kardeşin kardeşi tekbir getirerek kestiği bu coğrafyanın tam ortasına kurulan İsrail devleti bu kargaşayı besleyen ve fitne çıkartan yapısı ile malum coğrafyayı daha da kötü bir duruma getirdi. Başlangıçta Filistin içinde küçük bir toprak parçası iken yavaş yavaş tüm Filistin’e hakim oldu. Katliam, sürgün, baskı sonucu yerlerinden edilen bu halk komşu ülkelere sığınırken yerlerine Yahudi yerleşimciler yerleştirildi. Milliyetçi Arapların bir Filistin davası oldu, daha sonra bu dava ümmetin davasına evirildi. Genelde Filistin, özelde ise Kudüs gibi bir sorunumuz oluştu. Elli yıldır süren bu kanlı hesaplaşma tüm hızıyla devam ediyor. İsrail ve ABD iş birliği ile tek taraflı ilhak edilen Kudüs tüm coğrafyada yeni sarsıntıların habercisi gibi. Bu ilhak asla kabul görmeyecek ve tüm Müslümanların sembol davalarından olan Filistin meselesi gündemde olmaya devam edecek.
Aslında Filistin davamızda daha büyük bir sorunumuz var; bu ilhaka tepki vermeyen veya çok cılız itiraz eden Arap yönetimleri ve diğer Müslüman beldeler. Bu konuda en dik duran (İran’ın coğrafya üzerindeki emellerinden dolayı sahip çıkmış gibi yaptığı reklamları saymaz isek) Türkiye’dir. Bu suskunluğun sebebi ne olabilir, bir onur meselesi olan Filistin davasına neden ses çıkarılmaz, bir buçuk milyar Müslüman (!) nerededir? Oturdukları koltuklara Amerika ve batı tarafından sahip olan Arap yönetimlerinin ses çıkarmaması normaldir ama Müslüman halklar neden suskundur. Müslüman coğrafyada bu şekilde pervasızca davranan İsrailin tutumu; ( tabirimi bağışlayın) köpeksiz köyde değneksiz gezmek gibidir. Müslüman halkaları yöneten satılık yöneticilerin ses çıkarmaması bir yana, yıllık kongremiz olan ve önemli karaları alacağımız(!) Hac ibadeti asli yapısından çıkarılıp basit bir ritüel haline getirilmiştir. Sudi Arabistan krallığı tarafından yönetilen Harem bölgesi Amerika işgali altındadır. Bu sebeptendir ki başsız ümmetin kongresi de yoktur, karar alamamaktadır. Bizim Filistin gibi bir davamız kesinlikle vardır ve orda başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti kuruluncaya kadar var olmaya devam edecektir. Bu davamızdan daha önemli olan ise Mekke’nin işgal altında olmasıdır. Müslüman coğrafyanın özgür olmasının yolu Mekke’nin özgür olmasından geçmektedir. Sayısal olarak bir buçuk milyar Müslümanın özgül ağırlığı yirmi milyon Yahudi kadar değilse bunun en baştaki sebebi Mekke’nin işgalidir. Bu bölgeler tüm ümmetin ortak malıdır ve Vatikan tarzı bir yapıya kavuşturulmalı, tüm ümmetin katkıları, destekleri ile yönetilmelidir. Ancak o zaman hac ibadeti gerçek anlamda yapılır ve Müslümanlar ortak bir karar etrafında toplanabilir, sonuç alabilirler. Özgür Filistin’in yolu özgür Mekke’den geçer.
Hali hazırda Hristiyan dünyanın bir Vatikan’ı, Fener Rum patrikliği vb. kurumları, Yahudilerin İsrail ve Yahudi sermayesi gibi kurum, kuruluş ve sivil toplum yapıları varken, Müslümanların ne bir ortak kurumu ne de bir halifesi (İmamı) yoktur. Müslüman coğrafyanın bu dağınık hali zayıf olan düşmanlarımızı güçlü göstermekte ve var olanın dışında bir yapıya sahip olmalarını sağlamaktadır.
Bugün attığımız sloganlar, getirdiğimiz tekbirler ve ettiğimiz dualar karşılık bulmamaktadır . Bundan daha önemlisi fiili duamız eksik kalmakta ve ortak karar alacak bir yapımız yoktur.
İngiliz ve Amerikan çıkarları üzerine kurulan gecekondu devletlerin İslam ümmetine bir faydası olmayacaktır. İslam işbirliği teşkilatı gibi sembolik yapıların bir karar alması ve bunu uygulayacak güce sahip olması da mümkün görünmemektedir. Orta doğuda oluşan yeni yapıların da bu dertlere derman olması beklenmemelidir. Coğrafyada bazı taşların yerinde oturması ve Müslüman halkların ayağa kalkması için Mekke çok önemli bir fonksiyon üstlenecektir. Bu yüzden Mekke ve Medine ortak bir Müslüman yönetime teslim edilmeli statüsü yeniden belirlenmelidir. Muhteşem gücümüzü fark ettiğimizde bizim ne Filistin, ne Suriye, ne Libya, ne Doğu Türkistan, ne Arakan ne de adını zikredemediğimiz yerler ile ilgili sorunlarımız kalmayacaktır. Derdin müsebbibi olandan derman beklemek aptallık ötesi bir durumdur ve bu ümmet yeniden kendini kendi küllerinden var edecektir İnşallah. Yenile yenile zafere olan inancımız daha da artmaktadır. Özgür Kudüs tek çözümdür ama ondan önce özgür bir kıble olmak zorundadır. Selametle İnşallah…