Bizim atalarımız 1875 yılında Osmanlı padişahı Abdülaziz’in fermanıyla zorla iskân edilmiş. Kışları Batı Menteşe dağlarında, bugünkü adıyla Gandacık, Baraklar, Soğukpınar ve Tekeasarı arasındaki bölgeye yerleştirilmiş. Yani Büyük Menderes nehrinin güneyi ile Beşparmak dağlarının kuzeyinde kalan mevki atalarımın ilk yerleşim mekânı olmuş.
Bu bölge Aydın ilinin sınırları içerisinde olup Koçarlı, Çine ve Karpuzlu ilçelerinin meralarından oluşmaktadır. Kışlak olarak mekân tuttukları bu bölgede hayvanlarını otlatmış olan atalarım zamanı geldiğinde yaylaya göçmüşler. Yazları Akdağ ile Kumalar yaylasında yer tutmuşlar. Akdağ yaylası Afyonkarahisar’ın Sandıklı ve Denizli’nin Çivril ilçesi ile Uşak sınırları içerisindedir. Kumalar yaylası ise Sandıklı ve Şuhut arasındaki bir bölgedir.
Atalarım bazen Akdağ bazen de Kumalar yaylasında konaklamışlar. Bizim Yörüklerin yerleşik hayata geçinceye kadar gayrimenkulü olmamış. Çünkü yarın nereye gideceği veya sürüleceği belli değil. Bu göçler esnasında hem yaylaya hem de kışlağa “otlakıye”, bugünkü adıyla “kira” (icar) ödemek zorunda kalmışlar. Göç esnasında da merasını kullandığı yerleşim birimlerine haraç ödemişler. Ayrıca Osmanlı devletine de cizye (vergi) ödemek durumunda kalmışlar. Velhasıl Yörük olmak, konargöçer olmak böylesine meşakkatli bir yaşam. Menteşe dağlarının doğusunda yaşayan Varsak Yörükleri, Aydın ilinin Çine, Yenipazar ve Karacasu bölgelerini kullanmaktadır.
Bazıları da Aydın’da kalıp Madran dağına göçerler. Kimi Yörükler ise Nazilli’deki Karıncalıdağ yaylasına, bazıları ise İzmir’in Ödemiş ilçesindeki Bozdağ yaylasına göç ederler. Varsak Yörüklerinin bir kısmı da Germencik ve İncirliova’nın dağlarında kışlıyor. Yazın da Kumalar ve Akdağ yaylasına giderler. Bu bilgiler, bana anlatılanlardan oluşmaktadır ve eğer doğru ise Varsak (Farsak) Yörüklerinin hepsi benim akrabamdır. Peki, bizim yerleşik hayata geçmemize neden olan olay nedir?
15 Eylül 2020 tarihi itibariyle Denizli’nin Honaz ilçesi Kocabaş mahallesinde ikamet eden ve aynı zamanda umre arkadaşım olan Hacı Mustafa Koç isimli amcamızın babasından dinlediğine göre 1873-1874 yıllarında Dinar’da yerleşik düzende yaşayan Kırtığ Türkmen beyleri ile benim atalarım (Varsak) arasında bir anlaşmazlık ortaya çıkmış. Bu anlaşmazlık da çatışmaya dönmüş. Avcılıkta hünerli olan Varsaklar, Kırtığ Türkmen beylerinden kırk kişiyi öldürmüşler. Kırtığ Türkmenleri de bizden, yani Varsak Yörüklerinden üç kişiyi öldürmüşler.
Bu olay üzerine Kırtığ Türkmenleri padişah Abdülaziz’e şikâyete gitmişler. Bunu öğrenen Varsaklar da kendilerinin de aynı sayıda ölü verdiği zannedilsin diye kırk tane mezar yapmışlar. İstanbul’dan gelen heyet, yani bilirkişiler her iki tarafın da eşit sayıda kayıp verdiğine hükmetmiş ve çatışmanın devam etmemesi için Varsaklar ile Kırtığ Türkmenlerinin anlaşmasını sağlamışlar. Osmanlı Devleti döneminde iskân politikası uygulandığı bilinmektedir. Varsaklar ile Kırtığ Türkmenleri arasındaki çatışmadan sonra padişah Abdülaziz tarafından 1875’te bir ferman daha yayınlanmış.
Bu ferman ile konargöçerlerin kışlaklarına zaptiye (jandarma) dikilmiş ve hareket etmeleri yasaklanmıştır. Çünkü Yörüklerin ilkbaharda göç etmeleri gerekmekte idi. Aksi takdirde küçükbaş hayvanlarının telef olma tehlikesi vardır. Bu fermandan sonra atalarımın birçoğu zarar görmüştür. Özellikle Antalya-Aksu’da kışlayan akrabalarımızın obasında üç yıl boyunca zaptiye beklemiş.
Göç edemeyen bu atalarımın keçi, koyun ve develerinin tamamı sıcak havadan ve sineklerden dolay telef olmuştur. Fermandan sonra büyük dedem obasını Akdağ yaylasından Aydın’a doğru uğurlamış. Kendisi kervanlarla hacca gitmiş. O zamanlar hacca gidip gelmek altı ay sürermiş. Büyük dedem sağ dönerse obasını Akdağ’da karşılayacakmış. O zamanlarda Afyonkarahisar’dan Aydın tarafına iki yönden yol varmış. İlki Isparta tarafından, diğer ise Manisa tarafından. Bizimkiler Manisa tarafından gidip gelirlermiş.