YÖRÜKLÜK - 4

Nasuf Abalı yazdı...

Yörükler, bağımsızlığına düşkün, özgür yaşayan bir toplumdur. 1875 senesinde padişahın fermanıyla yerleşik hayata geçen atalarım için asıl zorluk şimdi başlıyor. Yerleşik hayata geçiş sıradan bir olay değil tabii ki! Fakat bunun bir çözümünün bulunması lazım. Özgür yaşamasını bilenler elbette bir çözüm bulacaklar. Bulmak zorundalar. Aksi takdirde yaşamaları ve hayatlarını idame ettirmeleri mümkün değil. Bu insanlar, dört mevsimi sabit bir yerde geçirmemişler. Atalarımın büyükleri de belki bin yıldan, belki de iki bin yıldan fazla bir süredir hep konargöçer bir halde yaşamışlar. Var oluşlarını bu yaşam tarzına borçlular. Fakat şimdi bu gelenek, bu sosyokültürel hayat son bulmak üzere. Herkes üzgün. Önlerine bakıyorlar fakat kocaman ve ürkütücü bir karanlık. Karşıya bakıyorlar yine karanlık…

Lakin… Nasıl ki yüzyıllardır her zorlu koşulda varlığını devam ettirmiş olan atalarım, bu çetrefilli süreci de atlatmak zorunda. Bunun için de bazı kararlar almak gerekir. Alınacak kararlar da bu gerçek üzerine, yani yerleşik hayata geçişe dair olmalı. Sonuçta atalarımın verdiği karar bu coğrafyada yerleşmek üzerine oluyor her ne kadar hüzünlü bir süreç olsa ve obadaki herkesi mutsuz etse de. Zira Yörükler; vatanına, milletine, bağımsızlığına, inancına ve ilkelerine tam bağlı bir toplumdur. Bu nedenle devletin verdiği emirlere riayet etmemek olmazdı.

Yaylalar, Yörüklerin doğumdan ölümüne kadar tüm ihtiyacını karşılayan yurtlardır. Atalarım, iskân emrinin geldiği zamanki bölgeyi kendine yurt olarak seçmiş. Tabii ki buraları yurt tutmak kolay olmadı. On ila on beş yıl boyunca civardaki alanları kış yurdu, bahar yurdu, yaz yurdu ve güz yurdu olarak belirleyip yılın farklı mevsimlerinde bu yurtlarda yaşamışlar. Konargöçer hayat şeklinden vazgeçemeyen atalarım böylece uzak diyarlara göçemese de yaşadığı bölgenin farklı diyarlarını yurt edinerek bir şekilde eski yaşam şeklini sürdürmeye devam etmişler. Atalarım, eskiden olduğu gibi çadırlarda yaşamayı sürdürmüş fakat hayvanlarının büyük bir kısmını yitirmişler. Artık bin koyun, bin keçi devri bitmiş. Develer artık yok. Ellerinde sadece elli altmış koyun ve keçi ile beş on tane sığır kalmış. Develerin yerini at, eşek ve katırlar almış.

Yani sadece hayvancılıkla meşgul olmak geçinmelerine yetmeyecek. Bu sebeple Yörükler yavaş yavaş ziraat işleriyle de ilgilenmeye başlamışlar. Yörede yerleşik olarak yaşayan köylülerin en önemli geçim kaynağı olan zeytincilik atalarım tarafından da başvurulan bir uğraşı alanı olmuş. Delice olarak bilinen yabani zeytin ağaçlarını aşılamayı öğrenen atalarım hayvancılığın yanında bu işle de meşgul olmaya başlamışlar. Tabii ki yurt olarak tutulacak bu yörenin yaşamaya daha da elverişli hale getirilmesi lazımdı. Su sorunu en büyük problem olan yörede, pınarlar yapılmış ve yeraltı suyu yeryüzüne çıkarılarak başta evcil hayvanlar olmak üzere her türlü canlının ve yoldan gelip geçen insanların bundan faydalanması sağlanmış. Pınarlarının önüne ağaçtan oyularak yapılmış ahırlar, koyun ve keçinin sulanmasını sağlamış. Pınarlar sadece insanların ve hayvanların susuzluğunu gidermekle kalmamış, aynı zamanda tarımsal faaliyetlerin de önünü açmış. Her pınarın önüne bahçe (tereke/harım) yapan atalarım burada çeşitli meyve ve sebze ekip üretim yapmışlar. Kış yurduna yakın olan terekelerde kışlık ürünler üretilirken yaz yurduna yakın olanlarda ise yazlık meyve ve sebze ekimi faaliyetinde bulunmuşlar. Böylece Yörükler, ziraat ile tanışmıştır. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri