Bir dokundum bin ah işittim
İnan GÜL yazdı...
Yazımın başlığında aslında işi özetledim. Bir dokundum, bin ah işittim.
Neden mi?
Çünkü sizin anlattıklarınız benim yazacaklarımdan büyükmüş!
Nasıl yani, dediğinizi duyar gibiyim.
Bildiğiniz üzere dün bir yazı yazmıştım. Yazının yayınlanmasının ardından telefonlarım hiç susmadı. Arayanların hiçbirisine isim vermedim doğal olarak. Ama her arayanın, ‘Acaba şu isim mi?’ ‘Bunun hakkında da böyle şeyler söyleniyor’ ‘Ya kardeşim ben değilsem sıkıntı yok’ sözleri kulaklarımda hala çınlıyor…
Neden saydığınız bu isimleri çıkıp açık yüreklilikle söylemiyorsunuz? İlla ki birilerinin yazmasını mı bekliyorsunuz..?
Yani duyduklarımın ardından benim yazacaklarımın, sizin söylediklerinizin yanında devede kulak kalacağını gördüm.
Pekii, siz neden korkuyorsunuz..?
İşinizi kaybetmekten mi? Makamınızı kaybetmekten mi? Ticaretinizin zarar göreceğinden mi?
Hayretle dinledim söylediklerinizi. Çünkü burada asıl sorun bir isim değil, hepinizin aklında var olan isimler. Aslında siz zaten kendinizce isimleri belirlemişsiniz. Sadece ‘Ben biliyordum’ demek için birilerinin yazmasını beklemişsiniz.
Tamda bu kişilere uygun bir dörtlük geldi aklıma:
“Yıkıp devirmektir tek çabaları,
Menfaatsiz olmaz merhabaları.
Bir kızıl baykuşun hempaları,
Ayağa “baş”, başa “ayak” diyorlar.”
Evet tam olarak derdiniz bu sizin. Dönen dolaplar umurunuzda değil! Maksat o ismi bilmek, yıkmak ve yerini doldurmak.
Saydığınız isimleri bir gün inşallah çeşitli platformlarda dile getirecek kadar samimi olursunuz.
Hani bir Fransız atasözü vardır ya, “Temiz bir vicdan kadar, yumuşak hiçbir yastık yoktur.” Belki bana anlattığınız bu isimleri söylemeniz için sizi biraz düşündürür.
Yazımı şu dörtlük ile noktalamak istiyorum.
Ötesini sorma yeter
Belki beterden de beter.
Ben az derim sen çok anla
Bu mektup son mektup sanma…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.