Gözlerini kapamazsan göremezsin…

Gözlerini kapamazsan göremezsin…

Görmek için bir çift baş gözüne mi ihtiyaç vardır? Yoksa gözler bir perde midir? Göz kapakları açık olan herkes, evet bakar fakat bakan herkes görebilir mi? Açılması gereken kapak göz kapakları mıdır yoksa kalbin perdeleri midir? 

Öyle olsaydı Veysel görebilir miydi? Ona perde olan âmâ gözleri miydi? Yoksa o perdeleri çoktan kaldırmış mıydı? Her bakan göremez. Görenler, rızıklandırılmış olanlardır sadece. Bu nedenle gören gözler, bakan gözlerden fâiktir. Ne diyordu bilge: “Bu dünya gözün gördükleri ile kalbin gördükleri arasında bir kayboluş.” Veysel bu dünya haritasında kaybolmamış Dost’a giden yolu bizzat bulmuştur. 

Âşık Veysel: “Benim sadık yârim kara topraktır.” derken insanın yaratılıştaki aslına olan sadakatinden bahsetmiştir. İnsan balçıktan yaratılmışsa eğer işte Veysel’in müjdesi ile ömür denilen o sürenin sonunda vatan-ı asliyesine dönecektir. Dost da yâr da kara topraktır. Toprak insan varlığının en saf en pak ana malzemesidir. 

Toprak aynı zamanda mecazî mânâda tevâzudur. Sûfilere göre hakîki manada insan olma mertebesine erişen kişi tabii olarak tevâzu sahibidir ki bu da İblis ile arasındaki en temel farktır. İşte Veysel o sadakati ve tevâzuyu toprakta bulmuştur. Toprağa baş gözüyle değil gönül gözüyle baktığından bu sırrı hakkıyla görebilmiştir. Aslında sadece bakmakla değil Veysel toprakla temas etmiştir. Toprağın teninde elini gezdirmiş toprağın şefkatini de yüreğiyle hissetmiştir. 

Toprakta olan her element insanda da vardır. Örneğin hamile kadınların bazıları toprak aşerir. Çünkü toprakta bulunan minerallerin vücudunda eksik oluşundan böyle bir ilginç aşerme türü ortaya çıkar. Toprak renk renk ve çeşit çeşittir. İnsan da renk renk ve çeşit çeşit mizaç ile yaratılmıştır ki hikmeti vardır. Değil mi ki “Hakk’a varan yolların sayısı, insanların nefesi adedincedir.” İşte sır içinde sır…

Mâlumunuz, insan ölünce toprağa gömülür. Yani beden olarak toprağa sırlanır. Beden toprağa karışır toprak bedendeki zerrelerle zenginleşir. Daha yeni gömülmüş mezarlara şeklen baktığımızda bir şey dikkati celbeder. Mezarın üstündeki toprak henüz düz değil tümseklidir. Tıpkı hamile bir annenin karnı gibi yani. Çünkü ölmek demek aslında bir başka açıdan yeni bir doğumdur. İnsan toprağa karışmakla ölmekle yok olmaz. Başka bir âleme doğar. Bakınız ölüm yani mevt aynı anlam. Peki meyyit, mevta: ölünün çoğulu. Bir de bizim Mevlit Kandilimiz var yani Hz. Peygamber’in dünyaya teşrifleri… Dünya hayatına doğumu… Demek ki her ölüm, ölümlü değildir…

Mevt-i irâdî tasavvufta insanın kendi varlığında ölüp Hakk’ın varlığında var olmasıdır. 

Mevt-i İrâdi de cesed bâkîdir fâni olan ancak taalluk-ı mâsivâdır. 

Pes mevt-i tabii fenâ içinde bekâ ve mevt-i irâdî bekâ içinde fenâdır. 

(İsmail Hakkı Bursevî)

Aslında dünya dediğimiz yere geliş gayemiz ve burada geçirdiğimiz süre boyunca aradığımız şey de arayışımız da özleyişimiz de hep o ilk yaratılma saflığına dönme çabamızdır. Bu yaratılış saflığı bebeklerde en masum halinde kendini gösterir. Bu nedenle bebekler de toprak da masumiyet ve saflık kokar. İnsan aslında dünyalı bir varlık değildir. Dünya bu âlemden ne kadar gelip geçici ise insan da o kadar bu dünyadan gelip geçicidir. İşte Âşık Veysel dünyanın bağlanıp kalınacak bir yurt olmadığını bildiğinden ve hakiki yârin varlığına mazhar olduğu için dünyaya bağlanıp kalmamıştır. Dost dost diye nicesine sarılmış fakat sonunda kolları yine kara toprağı, toprak da Veysel’i sarıp sarmalamıştır. Çünkü Hakk’ın gizli hazinesi topraktadır.

Dost demişken Miskin Yûnus da Hakk’ı “Dost” diye adlandırmıştır. Hangi şiirine baksak Dost dediği hep O’dur. Veysel de “Dost” derken aslında Dost’un dostunu işaret etmiştir. Yani Hakk olan Dost ile onun yarattığı toprağın dostluğuna işaret ederek bir sırrı ifşa etmiştir. İnsan dediğimiz varlık özü itibarıyla Hakk’ tan gayrı bir nesne değil… 

“Saklarım gözümde güzelliğini 

Her nereye baksam sen varsın orda

Kalbimde gizlerim muhabbetini 

Koymam yabancıyı sen varsın orda.” 

İşte bu mısralarda Âşık Veysel öyle yüce ifadeler kullanır ki gözünde gönlünde sakladığı o sonsuz muhabbetle çağlayıp coşar. Bizlere de bu aşk deryasına dalıp inci mercan toplamak düşer. 

Öyleyse Âşık Veysel’in baktığı nokta-i nazardan bakıldığında toprak da, dost da, ölüm de, varlık da bugünkü algıladığımızdan tamamen farklı şeylerdir. Eşyâ: ‘şey’ in çoğulu. Veysel eşyânın/varlığın hakîkatine kendince vâkıf olduğundan yazdığı her bir dize bugün eşyânın hafızasında ölümsüz yerini almıştır. 

“Dostlar beni unutmasın!” demişti işte unutmadık. Temiz ve sâf ruhuna muhabbetle selâm olsun!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler