Beklenen ikinci ferman
Selamünaleyküm kıymetli okurlarım,
Yüreğimi sızlatan, derin düşüncelere sevk eden bu günlerde, içimde biriken feryatları sizlerle paylaşmak istiyorum. Kelimelerin yetmediği, duyguların tarifi zor olduğu bu anlarda, kalemimden dökülen düşüncelerimle sizlere sesleniyorum.
Bugünkü yazımın başlığı, *"Beklenen İkinci Ferman."* İlk ferman 1852 yılında Sultan Abdülmecid Han tarafından verilmişti; o zamanlar Filistin hâlâ Vatan toprağıydı ve İngiliz fitnesi henüz başarıya ulaşmamıştı. Sultan Abdülmecid, Kudüs’teki Kıyamet Kilisesi, diğer adıyla Kutsal Kabir Kilisesi, içinde yaşanan bir kavganın önüne geçmek için bir ferman yayınladı. Kilisenin temizliği sırasında, Ortodoks ve Protestanlar arasında çıkan "Bizim alanlarımızı temizliyorsunuz, sevabımıza mani oluyorsunuz" tartışması büyümüş, olay kanlı bir hal almıştı. Bu durumu haber alan Sultan Abdülmecid, "İkinci bir emre kadar herkes kendisine belirlenen yeri temizleyecek. Bizzat kendim gelerek bölgeleri yeniden paylaştıracağım. Eğer bu fermana uyulmazsa, gereken cezayı uygulayacağız" diyerek müdahale etmişti.
Tarih sayfalarında küçük bir ayrıntı gibi görünse de, bu fermanın taşıdığı anlamlar büyüktü. Kilisenin kapı girişinin üzerindeki terasa merdiven dayayıp camları silen papaz, fermanı duyduğunda işini bırakıp merdivenden indi. Ve o günden bugüne, o merdiveni oradan indirmek için ikinci bir ferman bekleniyor. Peki, bu sadakatin kaynağı nedir? Padişah gitmiş, Osmanlı yıkılmışken, bu merdiven neden hâlâ orada?
Bu olay, ecdadımızın adalet anlayışının, düzen kurma kabiliyetinin ve insanların vicdanında bıraktığı derin izlerin bir yansımasıdır. Osmanlı Devleti, adaleti sadece kendi halkına değil, yönetimi altındaki tüm milletlere eşit şekilde dağıtmayı başarmış bir devletti. Kudüs, bu adaletin sembol şehirlerinden biriydi. Bugün hâlâ Kudüs’te Kanuni Sultan Süleyman’ın haşmetli surları ayakta ve bu surlar, adaletin, huzurun ve *umudun* sembolü olarak varlığını sürdürüyor. O surların gölgesinde, farklı dinler ve milletler asırlardır bir arada yaşamayı başardılar.
Tarih boyunca Kudüs, farklı inançların bir arada yaşama arzusunun sembolü olmuştur. Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü fethettiğinde, Kıyamet Kilisesi’nin açılıp kapanması konusunda çıkan anlaşmazlıkları çözmek için kilisenin anahtarını Müslüman bir aileye emanet etmişti. Bu olay, Kudüs’ün evrensel bir adalet anlayışının merkezi olduğunun bir göstergesidir. Bugün bile, o Müslüman ailenin torunları bu görevi sürdürüyor. Bu, sadece bir anahtarın teslimi değil, güven ve adaleti sağladığından dolayı İslam medeniyetine gösterilen saygının ve birlikte yaşama iradesinin simgesidir.
Ancak, şimdi 100 yıl önce dağılan cihan devletimizin adaletini, huzurunu ve güvenini nasıl bu kadar güçlü kıldığını sorgulama vaktidir. 172 yıldır o merdiveni kaldırmak için beklenen ikinci ferman, bu gücün ve kudretin bir göstergesidir. Bu fermana duyulan sadakat, Osmanlı’nın adaletine olan inançtan, huzur dolu bir yaşamı yeniden talep etme arzusundan kaynaklanıyor. Peki ya biz? Bugün ne oldu da Gazze’de 10 ayı aşkın bir süredir devam eden soykırıma karşı sessiz kalıyoruz? Bu noktada, derin bir tefekkür içine girmemiz gerekiyor. Ya birlik ve beraberlik içinde hareket ederek, hizipçiliği bir kenara bırakarak, adaletin ve huzurun simgesi olan o eski gücü yeniden kazanacağız ya da Gazze’deki soykırıma bizler de maruz kalacağız.
Tarih, sadece geçmişin bir yansıması değil, bugünün ve yarının pusulasıdır. Geçmişten aldığımız derslerle geleceği şekillendirebilirsek, yarınlar bizim için daha parlak olacaktır. Fakat bu dersler, sadece bilgi olarak kalmamalı, harekete geçmemizi sağlamalıdır. Eğer adalet, Osmanlı’dan bize miras kalan bir değer olarak kalacaksa, bu mirası yaşatmak için bizler de adil ve vicdanlı olmalıyız.
Bugün, o ikinci fermana her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Bu ferman, sadece bir tarihi hatıra değil, bir çağrıdır; adalet, merhamet ve birlik çağrısı. Dünyanın dört bir yanında zulme uğrayanlar için, Kudüs’teki o eski merdiven, adaletin sembolü olarak durmaya devam ediyor. Bizler de bu sembolün ardındaki hakikati yaşatmakla mükellefiz.
İkinci fermanı göndermenin zamanı gelmedi mi?
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.