Mehmet Kubilay Aras

Mehmet Kubilay Aras

Filistin özelinde ümmet bizden ne bekliyor

Filistin özelinde ümmet bizden ne bekliyor

Evet arkadaşlar, Filistin’i ve Mescid-i Aksay’ı ziyaretimden ve oradaki Filistin’li kardeşlerimizle birebir muhabbet etme fırsatını yakalayıp, dünya siyaseti için Türkiye’nin rolünü ve önemini, dışarıdan bir göz ile değerlendirme imkanı bulup, aslında millet olarak bizim kim olduğumuzu hatırlayıp tüm mazlum ve mahzun coğrafyada yaşayan kardeşlerimizin, bizlerden beklentisini ve omuzlarımızdaki ağır yükün sorumluluğunu hatırladım. O andan sonra hayatım bıçak sırtı gibi ikiye ayrıldı.

Kudüs’ten öncesi ve sonrası…

Kudüs ziyaretimizden özetle bahsedecek olursam; Havalimanından ayrıldıktan sonra ecdat yadigarı olan tarihi Yafa şehrine uğrayıp, Osmanlı döneminden kalan tarihi limanı, camileri, hanları ve sultan Abdulhamid han tarafından yapılan saat kulesini görme imkanımız oldu. Ne hazindir ki tüm Filistin’de olduğu gibi Yafa kentinde de durum içler acısıydı. Müslüman halkın mülkleri gasp edilmiş, yetinmeyip ibadethaneleri meskene çevirmişler, oda yetmemiş vatandaşlıktan çıkarıp toplama kamplarında toplamışlar, oda yetmemiş toplama kamplarını bombalayarak soykırım gerçekleştirmişler. Tarihi Yafa şehrimiz için anlatılacak onlarca detay var ama sizleri sıkmadan Kudüs ve El Halil kentlerinden de bahsetmek istiyorum…

Yafa ziyaretimizi sonlandırdıktan sonra Kudüs yoluna revan oluyoruz. Nihayet Kudüs’teyiz, Kudüs ey kadim şehir, medeniyetlerin beşiği, Gökyüzünde inşa edilip yeryüzüne indirilen şehir, tüm peygamberlerin ortak noktası, isra ve miraç hadiselerinin yaşandığı ilk kıblemiz üçüncü haremimizi barındıran kutsal şehir Kudüs.

Kudüs’e vardığımızda Mescid-i Aksa’yı adeta anne şefkatı gibi kucaklayan, ecdat yadigarı Kanuni Sultan Süleyman hanın yaptırmış olduğu ihtişamlı surlar karşılıyor bizleri. Mescid-i Aksa’da bulunduğumuz süre zarfı içerisinde işgalci sivillerin, silahlı teröristler korumasında mübarek mescidimizin mukaddesatını çiğneyerek gerçekleştirdiği baskınlara şahitlik ettik ve nice elem dolu olaylar yaşandı, anlatmaya kalksam ne mürekkep dayanır nede yüreğim…

Mescid-i Aksa ziyaretimizden sonra istikametimiz El Halil. Yola revan olduk işgalcilerin kurmuş olduğu kontrol noktalarından geçip en nihayetinde El Halil’deyiz. Halilurahman mescidine giderken yanımızda çocuklara dağıtıp onları sevindirmek adına Türkiye’den getirdiğimiz çikolatalar var. Çikolataları ikram ediyoruz derken karşımızda bir anne! Mahzun ve mahcup bir şekilde evladım sizlerin iyi niyetinden şüphemiz yok ancak çocuklara bunları dağıtmayın, çocuklar bunları yerse dünya tatlarına alışıp, dünyaya olan bağlılığı artar, oysaki her an bir işgal kurşununa hedef olabilir. Dünyaya bağlı birinin acısı da büyük olur diye ricada bulundu. Evet annem belki çocuğun o an bir işgal kurşununa hedef olmadı ama bu serzenişin her aklımıza geldiğinde bizler binlerce defa ölüp ölüp diriliyoruz.

Ve Halilurahman mescidi: Müslümanlara zulüm burada da devam etmekte. Mescide girebilmek için iki adet turnike ve bir adet x-ray cihazından geçmek zorundasınız. Onca yorucu ve meşakkatli yolculuktan sonra nihayet mescide yetiştik. Tüm bu meşakkat ve yorgunluğu mescidin avlusundaki manevi ihtişamı soluyarak geride bırakıp mescide doğru yürürken, mihmandarımız söze giriyor, mescidin önemini belirterek içeride peygamberlerimizden Hz. İbrahim as. Hz. İshak as. Hz. Yakup as. Hz. Yusuf as. Efendilerimiz ve Hz.Sare ra. Hz. Refika ra. Validelerimizin kabirleri bulunuyor, bilgisini verdikten sonra heyecan doruğa ulaştığı o anda birde ne görelim karşılaştığımız manzara kahredici bir manzara mescidin %70 işgalciler tarafından gasp edilmiş. En acısı da her gün Harem-i şerifte yüzbinlerce Müslümanın Hz. İbrahim’in makamına dokunmak için izdiham oluşturdukları halde Hz. İbrahim’in mekanın dan bi haber olmaları. Ey Müslümanlar Hz. İbrahim’in mekanı yani kabri Siyonistler tarafından işgal edilmiş halde haberiniz varmı !

Neyse dostlar lafı fazla uzatmadan Mescid-i Aksa’da kafilemize hitap eden Kudüs’lü Musa Hicazi abimizden bahsedeceğim. Musa abimiz üniversite öğrenim hayatını İstanbul teknik üniversitesinde tamamlamış, Türkçeyi bilen Kudüs’te yaşan Türk sevdalısı bir abimiz.

Musa abimiz işgalciler ile ilgili anılarından bahsederken, konu Kudüs’ün ABD tarafından işgalcilerin başkenti olarak ilan edildiği güne geldi. Tüm Müslüman coğrafyada olduğu gibi Kudüs’te de eylemler yapılmakta, yalnız şöyle bir detay var Türk bayrağı Filistin bayrağından çoğunlukta. Abimizi işgalci istihbarat birim şefi sorguya alıyor. Arada geçen diyalog gurur verici ama bir o kadar da omuzlarımızdaki yükün ağırlığını hissettirecek derecede.

-İst.şefi: Türkler bizden ne istiyor?

-Abimiz: Nasıl yani anlamadım?

-İst.şefi: Diğer ülkelerden gelen turistler tek sıra halinde otelden mescide mescitten otele giderken, Türkler Mescid-i Aksa’nın bahçesinde çocuklarla top oynuyor, esnafı ve halkı ziyaret edip muhabbet edip ticaret yapıyorlar, eylemlere katılıyorlar bunlar niye diğerleri gibi değil?

-Abimiz: Bu topraklardaki varlığınız 70 yıl, buna rağmen istediğiniz an istediğiniz kişiyi sorguya alabilme cürretini kendinizde görüyorsunuz. Bakın kadim şehri çevreleyen taşlar (surlar) bile Türk! Onlar 400 yıldır buradaydı. Onlar buranın asıl sahibi. Bir anne yavrusundan başka ne ister. Türkler Filistinin annesi anne yavrusunu istiyor er yada geç alacaktır. Dediğini beyan ederek ekliyor.

İşgalciler bir fiilde bulunmak istediklerinde ilk önce size bakıyorlar eğer tepkiniz sert ise o fiili durduruyorlar, şayet tepki vermezseniz o fiili gerçekleştiriyorlar. Sizler bizim büyük abimizsiniz, beklenensiniz, elbet bir gün geleceksiniz. Bizi unutmayın, meydanları boş bırakmayın, herkese selamlarımızı iletin diyerek sözlerini sonlandırdı.

Evet dostalar bizler bekleneniz, işgal altında ki ilk kıblemiz, üçüncü haremimiz, Mescid-i Aksa’yı savunmak için elimizden geldiğince üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Hiç kimsenin bir eylemden ne olur, bir kişiden ne olur deme lüksünün olmadığı bir dönemde yaşıyoruz. Bizler yarın huzur-u mahşerde hesaba çekildiğimizde sen neden ordu göndermedin yada Gazzeye neden gitmedin demeyecek çünkü imkanımız dahilinde elimizde olan bir şey yok. Fakat bizler yapabildiğimiz ölçüde bazı şeylerden sorumluyuz! Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki ;

“Kim bir topluluğun karartısını çoğaltırsa o da onlardandır. Ve kim bir kavmin amelinden râzı olursa onların amellerinde ortaktır.” (İbn-i Kesîr, 27/308) Nebevî îkazı bunu açıklamaktadır. Bu îkazdan sonra, başkalarına benzememek ve kimlerin kalabalığını çoğalttığımıza dikkat etmek zorundayız.

Bugün tüm algılar sayılarla kalabalıklarla yapılmaktadır. Bizim sesimizin cılız çıkmaması için, hiçbir şey yapamazsak dahi meydanlarda sayımızı bir fazla göstererek belki bu şekilde Allah’ın rızasını kazanacağız.

Şu sıralar işgalciler Filistin’de çocuk, kadın, yaşlı, hasta demeden yeni bir soykırım başlatmış durumda. Bu soykırıma maruz kalan mazlum ve mahzun kardeşlerimiz için, müminin en büyük silahı olan duayı dillerimizden düşürmeden, sağımda solumda kim var demeden ben varım diyerek meydanları doldurup Siyonist zulmünü tüm dünyaya haykıralım.

Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Kubilay Aras Arşivi