Ayrılık dediğin...

Ayrılık dediğin...

Sevilay DURMUŞ yazdı...

“Dinle neyden hikâye etmede ayrılıklardan şikâyet etmede” diyor Hazreti Pîr.

Hatırlarsan bir kamış idik Dost’un sazlığında hûşû içinde esen yeller ile hemhâl idik vatanı asliyemizden ayrılmadan önce…

Kesip kopardılar önce, sonra delik açıp yakıp oydular içimizi, ki aşk/ın nefesi ile dolup dolup taşalım diye…ve anladık ki bu dinmez hicranın hüzzam bestesiymiş ayrılık…

Hû ile üfledi neyzen dağdan taştan yankılandı ol nida. Hû, Hû, illâ Hû! Yeryüzünde bu sadâdan gayrısını duymakmış ayrılık…

Şems gidince Mevlânâ’nın göğünden, Hüdâvendigâr’ın dilinden kelâm dahi gitti. Sararmış benziyle Mevlânâ’ya nâm u nişân diye Hâmuş’u (suskun) bıraktı ayrılık…

Dünya dahi yaratılmazdan evvel ol muhabbet nuru var idi. Elest bezminden koparılıp ten kafesine hapsolunduğunda bir sır ile başladı ayrılık…

Adem babamız cennet diyârından bir hikmet ile düştü dünyaya. Havva anamız ondan ayrı düştü. Bir meydanı imtihandı bu âlem. Firkat cânâ yetince dualara icâbet buyuran Rahmet-i Rahmân’ın lütfuyla son buldu ayrılık…

Kenan ilinde sabır ile bekleyip durdu Yâkup. Yusuf’un kanlı gömleğin sürdü gözlerine de umudu kesmedi yine. Ol Hüdâ ’dan müjde yetişti sayılı gün ile geçip gitti ayrılık…

Leylâ kara gözlü bir ceylandı akıl çölünde. Kays’ın kaderi Leylâ’nın sürmesinden de kara! Aşkın tuzağına düşünce Kays, heyhât! İhtiyar elden gitti…Ol Kays’ı Mecnun’a çevirdi ayrılık…

Her seher ahuzâr ile inleyip durdu bülbül güle. Gül bir kez olsun gülmedi ol bülbüle. Bu dünya sitemler yurdudur ey cân! Gün geçe devrân döne, kimi ağlaya kimi güle! Her sabah seher vakti bir gamlı yakarış oldu ayrılık…

“Beşikten ötesi gurbet” dediler, ana kucağının sıcaklığından kopup nice kalabalıkların ayazında buz kesmekmiş ayrılık…

Ruhsuz bir ceset gibi bu çağ. Nezâket ahvâlimizden, sıcaklık hanemizden, merhamet yüreğimizden çekilip gitti. Mânâ kelâmdan ayrıldı ayrılalı, kelimeleri içi kof şekillerden ibaret eyledi ayrılık…

S/özün terk ettiği anlamsız seslerle uğuldayıp duruyoruz. Ahenksiz nakaratlar gibi kulağımızda bir pas olup kaldı ayrılık…

Ansızın bir tahta bavula hatıralarımızı tıka basa doldurup, çıkıp gittiğimiz hayatlardan arta kalanlardı ayrılık…Aslında her adımda her satırda ve her gönülde aradığımız sadece senden bir izdi fikir atlasında pusulasız bıraktı bizi ayrılık…

Bir mektuptu bütün dualarımız, ol Dost’un makamına yazılmış. Satırları, ara ara göz yaşıyla ıslanıp dağılmış. Bir beyaz güvercinin ayağına bağlayıp ol Dost’un diyârına yolladığımız nice niyâzları dillere düşürdü ayrılık…

“Ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasaydı!” diye rivayet eylemiş şairler. Elleri kınalı gelin olduk baba ocağından ayrıldık. Üstünde dumanı tüten bir ocak daha kurup yakabilmek için oysa ki gurbette gam ve hasretin içimizi yakan ateşi oldu ayrılık…

Aşıklar vurur sazın teline, dert katar derdin üstüne:

Karac’oğlan der ki kondum göçülmez

Acıdır ecel şerbeti içilmez

Üç derdim var birbirinden seçilmez

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm…


Gurbet elde allı turnalara emanet ettik eşe dosta selâmı. Sılaya bizden haber etsin diye. Zira vuslatı bir başka bahara ısmarladı ayrılık…

“Şaşarım o kişiye ki bir eşyasını kaybettiğinde arar bulur da, kendini kaybettiğinde arayıp bulmaz.” diyor Hz. Ali. Bil ki ey cân arayan da sensin aranan da sen! Öyleyse ey yâr, söyle bu muammanın neresinde ayrılık?

Kıyım kıyım kıyılsa da düşüncelerin evvelini hatırla. Seni var eden kök hücrenin ismini unutma ki: eşrefi mahlûkattır adı. Özünden habersizsen eğer anla ki bir avâre seyyâh eylemiştir seni ayrılık…

Vakit tamam olunca, cânı cânân için terk edip huzura varınca;

ol divânda kendinden geçmek vuslat, kendinde kalmanın adıdır ayrılık..!

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler